top of page

ÖZBEKİSTAN & TÜRKİSTAN KÜLTÜR TURU TAMAMLANDI.

  • Yazarın fotoğrafı: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECL
    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECL
  • 7 saat önce
  • 30 dakikada okunur

Türk Dünyası Parlamenterler Birliği (TDPB) olarak milletvekillerimiz, aileleri ve yakın dostlarına yönelik 22 -29 Nisan 2025 tarihlerinde ÖZBEKİSTAN -TURKİSTAN TURU (HİVE & BUHARA & SEMERKAND & TAŞKENT & TÜRKİSTAN)

düzenlenmiştir.



Ankara’dan TBMM önünden bir midibüsle İstanbul’a hareket başladı.

  

23 Nisan 2025 günü Özbekistan’ın Urgenc şehrine hareket ettik. Yerel saat ile 07.25 de (Türkiye Saati ile 05.25 ) Urgenç hava alanına indik.

URGENC



 








Şehre ilk indiğimizde dikkatimiz çeken şehrin yeşilliği ve temizliğiydi. Temizlik işini bütün ülkede kadınların yapıtığını öğrendik.

           .

Daha sonra buradan Unesco’nun dünya mirası listesinde bulunan ve Türkmenistan sınırına çok yakın olan Harezm’in kıdem başkenti HİVE’ye hareket ettik.

     

HiVE 






Masal gibi olan bu şehirde tarih tarlası var adeta. Tarihi eserler “ Eski Şehir “ denilen yerde. Ve bu şehrin etrafı bir dış kale ile çevrili. Şehrin etrafını çeviren kaleye Ata Dervaza isimli kapıdan girdik.























Buraya Ichan-Kala deniyor. Antik Hive'nın kalbi ve ruhudur.  Özbekistan'daki en fazla sayıda eski cami ve medresenin bulunduğu yer burasıdır.

İçan-Kala'nın batı kesiminde ülkedeki en büyük medreselerden biri yer almaktadır.


Burası Muhammed Emin Han'ın medresesi’dir. Hive'nın şehircilik tarihinde, Muhammed Amin Han ismi, efsanevi Kalta Minor minaresinin müelifi olarak bilinmekte olup, maalesef Han’ın ölümüyle minare inşaatı de durdurulmuştur.

Medresenin zemin katında 125 hücre (oda) bulunmakta olup, ibadet yeri olarak bulunan söz konusu odaların her birinin içinde yine bir boş oda daha bulunmaktadır. Medresenin ikinci katında hücrelerin balkonları vardır. Bir zamanlar medrese alanında Müslüman Ulemasının Kançlaryası bulunuyordu.( Kançlarya ; diplomatik bir misyona veya büyükelçiliğe ev sahipliği yapan ana ofistir.)

Beş kubbe ve köşe kulesi medreseye eşi görülmemiş bir ihtişam kazandırıyor. Dış cephe dekorasyonu olarak sırlı tuğla, çok renkli mayolika, süs oymacılığı kullanılmıştır.




Kalta Minar Minaresi : Kısa minare anlamına gelen minare oryantal mimarinin ikonik anıtı ve şehrin gerçek bir sembolü. Etkileyici boyutu ve tasarımı, onu antik şehirde göze çarpan bir yapı haline getiriyor. Minarenin temeli 15 metre uzunluğunda, taban çapı 14.5 metre ve yüksekliği 29 metredir.


Sigazi Han medresesi : Özbek hükümdarı Shergazikhan'ın fermanıyla 1719-1726 yıllarında inşa edilmiştir.

Allah Kulu Han kompleksi (Taş avlu sarayı) : Allakuli Han, 1825'ten 1842'ye kadar Hive Hanlığı'nın hükümdarıydı.19. yüzyılın ilk yarısının Harezm mimarisinin büyüklüğünün ve gücünün bir örneğidir. Allakuli Han'ın emriyle sekiz yıl (1830-1838) içinde inşa edildi.


Cuma cami ve minaresi : 212 ahşap sütunu ile göz kamaştırıyor. 212 sütündan her birindeki el işçiliği göze çarpıyor. Hiçbir sütun bir diğerine benzemezken, sütunlar üzerindeki ahşap işlemeciliği de ustaların maharetini yansıtıyor. sütunlar o kadar muntazam yerleştirilmiş ki minberden bakıldığında hiçbir sütun bir diğerini kapatmıyor ve cemaatin her bir ferdi imamı görebiliyor. Ortasında küçük bir havuzun bulunduğu camide, havalandırma ve aydınlatma amacıyla tavanda açık bir yer bırakılmış.  Yaklaşık 2 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği bu büyük cami, günümüzde müze olarak kullanılıyor.













İslam hoca medresesi ve minaresi : Mimari külliye, medresenin kendisi ve yaklaşık 56,6 metre yüksekliğinde bir minareden oluşmaktadır. Medresenin içinde 40'tan fazla mescit ve büyük bir kubbeli salonu görebilirsiniz. Mihrap - Mekke yönüne bakan bir dua duvarı, zarif mayolika ve oyma nakış ile süslenmiş, duvarlar da çini ve mavi sır ile dekore edilmiştir. Minarenin yapımına, ileri düşünür, aynı zamanda Hive Hükümdarı Asfandiyar Han’ın Kayınpederi ve Baş Veziri - İslam Hoca'nın inisiyatifiyle 1908 yılında başlanmıştır.

   

Pehlivan Mahmut türbesi : Pehlivan Mahmud asaleti, bilimi ve şiir yeteneği ile ünlüydü. Parlak bir zihne ek olarak, mükemmel fiziksel özelliklere de sahipti, şaire kahraman deniyordu. Hindistan, Afganistan, Irak ve İran'da dövüş ve kuvvet turnuvalarına katılmıştır. Pehlivan Mahmud, rubayi ve şiir gibi edebi formları kullanarak kapsamlı yazılar yazmıştır.  

  

İç kale ve duvarları ve içerisinde bulunan Hive hanlarının yazlık ve kışlık sarayları ve harem bölümlerini gezdik. Şehrin her karesi adeta bir tarih kokuyor. Eserlerin büyük bir kısmı canlı olarak hala ayakta dimdik duruyordu.

Hemen şunu belirtelim ;

Gezdiğimiz bütün şehirlerin meydanlarının üç yanında cami ve medrese ile hemen önlerinde binadan ayrı bir kule gibi dikilen minareler yer almakta. Onların da önlerinde havuzlar yer almaktadır. Meydana girilen yan ise boşluk olup geniş bir alana sahip olmaktadır.




BUHARA

Gezimizin ikinci günü Amu Derya namı diğer Ceyhun nehri boyunca Kızıl Kum çölünden 5,5 saatlik bir yolculuk yaparak Buhara’ya geçtik.




BUHARA buraya İslam dünyasının Kıblesi deniyor. Öyle ki İmam Azam ve Abdulkadir Geylani buraya geldiklerinde ayakkabılarını çıkarıp yürürlermiş. Mübarekleri rahatsız etmeyelim diye. Nakşi bendi tarikatının kurucusu  Muhammed Bahaeddin Nakşibend (1318 -1389) türbesi Buhara’nın Dizra ilçesinde bulunmaktadır.

Araplar 7. Yüzyılda buraya saldırmışlar. Ancak yöre insanı 9. Yüzyıldan itibaren müslüman olmaya başlamış. O da Talas savaşından sonra.


Hemen şunu belirtelim ki, bu çölün altında zengin Doğalgaz kaynakları yer almaktadır.  Ülke genelde tarım ülkesi olup sanayi yeni yeni gelişmeye başlamaktadır. Bölgede bol miktarda dut ağacı var. Nedeni de çöl olması ve ağacın suya dayanıklı olması. Bunun neticesinde de el dokuması ipek halıcılık gelişmiş.

 

Tarihi İpek yolunun duraklarından olan da İslam Tasavvufunun en önemli isimleri ve medreseler yer almaktadır. Bunlara sırasıyla yer verelim ;



Abdulhalık Gücdüvan : (1103 - 1179),Nakşibendi tarikatına mensup din bilgini ve mutasavvıf.  Buhara yakınında Gucdevan isminde bir küçük kasabada doğmuştur. Babası Malatya’nın Darende ilçesinden taşınmış bir fakihdir. Buhara’da tefsir eğitimi alırken Nakşibendi tarikatının silsilesinde yer alan Yusuf Hemedani ile tanışır. Bundan Nakşibendi tarikatını öğrenir ve daha sonra Nakşibendi tarikatını sistemleştirerek genişletir. Tarikatın 4 kuralı bu şeyh tarafından yazılmış.

Aldığın her nefese şükredeceksin, senin kalbin Allah diye atıyor zaten

Attığın her adıma dikkat edeceksin

Ülkeyi gez, iyi hocaları bul ilim al

Düğüne bile gitsen kalbin Allah’ı zikretsin

Buhara şehir merkezine 50 km. mesafedeki Gijduvan kasabasında türbesi bulunur. Kabrinin bulunduğu medrese Timur’un torunu Uluğ Bey tarafından yapılmış. 












Anif Rivgeri : Silsile-i Aliyenin onuncu halkası olan Arif Rivgerinin doğum tarihi bilinmemektedir. Buhara yakınlarında bulunan Rîvger köyünde doğdu ve burada öldü. Hâcegân tarikatının  kurucusu kabul edilir. Abdulhalık Gücdüvan’ın yanında yetişmiştir ve onun dört büyük halifesinden biridir.

  

Seyyid Emir Külal : 1284 tarihinde Buhara'nın Suhari köyünde doğmuştur. Seyyid Emir Külal Hz. Peygamber efendimizin neslinden olup Hz. Hüseyin'in soyundan geldiği için kendisine “Emir” lakabı verilmiştir. Mesleğinin çömlekçi olması nedeniyle de farçada çömlekçi manasına gelen “ Külal” ismiyle anılmıştır.













 
































































Buhara gezisinin en müstesna noktası olan Bahaeddin Şah-ı Nakşibend K.S. ve validelerinin türbesini ziyaret :

  

Nakşibendi tarikatının isim babası, büyük mutasavvıf, evliya. Şah-ı Nakşibend veya Bahaddin lakapları ile anılır. Silsileyi sadatte Muhammed Baba Semmasi ile Seyyid Emir Külal’ın talebesidir.









   























İsmail Sâmânî Türbesi

Buhara’nın en eski yeri, târihî nişânelerinden biri, Orta Asya’nın ilk Müslüman türbesi olarak bilinen İsmail Samânî Türbesi hâlen dimdik ayakta. Göz alıcı süslemeleriyle mimârî ve sanatsal bir şâheser. 2 metre kalınlığında pişmiş topraktan yapılmış duvarları bulunuyor. Samâni hanı İsmail Samâni tarafından aslında babası için yaptırılmış, sonra kendisi de oraya defn edilmiş. 905 yılında tamamlanan türbe, erken dönem İslam mîmârîsinin en önemli eserleri arasında sayılıyor. Anlatılanlara göre Moğolların istilâsı sırasında toprağa gömülerek korumaya alınmış, bu suretle bugüne kadar sağlam gelebilmiş. 

İsmail Samânî Türbesi’nin ardındaki yemyeşil parkta bir türbe ziyaretine gidiyoruz. 

 




 

Ark  Kalesi

Buhara Emirliği’nin etrâfını kaplayan surlar Ark Kalesi’ni oluşturuyor. Kalenin ilk yapılış târihi milâttan önce 4. asra kadar gitse de bugünkü hali son Buhara Hanlığı döneminden kalma. Kalenin 1893 tarihinde yapılmış giriş kapısından gezimiz başlıyor. Buhara Hanı’nın ikâmet yeri olan İç Kale’ye yine devâsâ bir ahşap kapıdan giriliyor. Zamanın resmî mekânları, tüm yönetim birimleri, zâbıta kuvvetleri, câmisi, haremi, dahil olmak üzere bu ark içinde yer alıyormuş. Günümüzde ise ark, ev eşyaları ve kıyafet satılan hediyelik eşya dükkanlarından oluşuyor. Müzede ise târihî bir yolculuğa çıkılıyor.

 

Çeşm-i Eyyub Türbesi

10. asırda Samâniler döneminde yapılmış iki kubbeli Harezm mîmârîsi eseri bir türbe burası. Hz. Eyyub (As)’ın halkın çektiği susuzluğu görünce duâ ederek asâsını yere vurup su çıkarttığı rivâyet edilen dünyanın farklı yerlerindeki mekânlardan biri. Bu sebeple de Chasmi Ayyub, yani Hz. Eyyub Çeşmesi adıyla anılıyor. Türbenin üç bölümü üç ayrı asırda yapılmış. İlk bölümü 12. asırda Arslan Khan tarafından, ikinci bölümü 1380 yılında Emîr Timur tarafından, üçüncü bölümü ise 16. asırda Şabânî Hanlığı döneminde yapılmış. Türbenin içinde pınardan çıkan suyun şifâlı olduğu söyleniyor ve içilebiliyor.

  

 

Leb-i Havuz Camisi

Lebi Havuz külliyesi, meydanında üç farklı medresenin ve câminin yan yana bulunduğu, ortasındaki havuzun kenarında bir tarafta İpek Yolu yük develerinin diğer tarafta Nasrettin Hoca'nın heykelinin yer aldığı bir külliye. Burası asırlar boyunca kervanların en önemli uğrak yerlerinden biri olmuş. Burada bulunan Nâdir Divan Bey Medresesi, ilk etapta kervansaray olarak yapılıp sonradan medreseye çevrilmiş, girişte taç kapısı üzerinde çiniler, hayvan ve güneş figürlerinin yanı sıra âyet-i kerîmelerin yer aldığı bir târihî yapı.




  

Günümüzde hediyelik eşya dükkanlarından oluşan odaları bir zamanlar ilim yuvasıymış. Külliyede yer alan diğer medreseler Kükeldaş ve Hanaka medreseleri. Meydanda 1620 yılında yapılmış bir havuz, etrafı dekoratif develerle süslenmiş. Şehrin dört bir yanında dört tarafı açık, havadâr çarşıların birinin diğer tarafında bir havuz ve etrafında ferahlamak için oturulan ikrâm mekanları işte bu meydanda yer alıyor. Nasrettin Hoca’nın Özbek kültüründe de benzer şekilde yer aldığını öğrenmek ilk defâ duyanlar için biraz şaşırtıcı. 

   

 


Bolo havuz cami, ark klan komplekslerinde ;  Kalan camisi ve minaresi (burası Buhara’nın en büyük camisi. On bin kişi namaz kılabiliyor.),   






 

Mir Arap Medresesi,  eski şehrin tam merkezindeki Buhara ana meydanında yer alır.  Kaplıca, karşısındaki Kalon Camisi ile aralarında yükselen Kalon Minareti 

Buhara'nın merkezinde görkemli bir şekilde durmaktadır ve Kalyan Camii ve Minaresi ile birlikte Poi-Kalyan topluluğunun bir parçasıdır. Bu dini eğitim kurumu, şehirde önemli bir manevi merkezdir.

Cuma cami, 18. Asır eseri bu caminin üç tarafı özel işçilikle işlenmiş ahşap sütunlar ile çevrili. Sekiz giriş kapısı ve dört mihrâbı bulunan câmînin tavanında da geometrik desenli ahşap işçiliği göz alıyor. Taç Odasında hânın mermerden yapılmış tahtını da görmek mümkün. Önemli törenler için ayrılmış bu salonun bodruma açılan kapısının ardında kalenin hazînesi saklanıyormuş.  

Kalenin müze olarak ayrılan bölümünde Buhara bölgesinin İlk Çağ ve Orta Çağ eserleri sergileniyor. Bu müzeyi gezerken tarih kitaplarında okuduğumuz pek çok bilgiye dair eserler ve minyatürler görmek mümkün. Bunlardan bir tanesi olan İslâm’ın Orta Asya’ya yayılması ile ilgili minyatür hem sanatseverler hem târih meraklıları açısından görülmeye değer.


Abdulaziz Han Medresesi, Ulugbek Medresesi'nin karşısında bulunan Abdullazizhan Medresesi, Buhara'da önemli bir tarihi ve mimari dönüm noktasıdır


. Abdullazizhan tarafından 1651 ve 1652 yılları arasında inşa edilen medrese, şehirde inşa edilen son büyük medresedir. 

Uluğbek medresesi : Orta Asya'daki en eski korunmuş medresedir. önemli bir hükümdar ve bilgin olan Uluğbek tarafından inşa edilen ilk medresedir. Nispeten küçük bir boyuta sahip olmasına rağmen etkileyici mimari formlara sahiptir. Yapı, iki katlı hudjrs (öğrenci hücreleri) ile çevrili iki ayanlık kare bir avluya sahiptir. Ulugbek tarafından inşa edilen medreselerin en eskisidir. Abdullah Han II döneminde büyük yenileme çalışmaları yapılmıştır (1586).





Çâr-Minâr Medresesi Dört minâreli medrese anlamı taşıyan “Chor Minör: Çâr Minâr” 19. Asır eseri, Buhara Hanlığı’nın son döneminde hânın yaptırdığı son medrese olarak biliniyor. Burası aslında arkasında yer alan medresenin giriş kapısıymış. Anıtın mimarisi klasik Buhara mimarisinden farklı, Hint mimarisinin etkisini taşıyor. Binânın üzerinde dört ayrı minarenin her biri farklı figürler içeren mavi çiniler ile kaplı minâreler. Orta Asya’nın ilmi merkezi olan bu şehrin her köşesinde bir medrese ve câmi görmek ümkün ancak hepsini detaylı incelemek mümkün olmuyor. Bu medreseler dini ve fenni ilimlerin doruk noktasında işlendiği mekânlardı ki bizlere meşhur Müslüman ilim adamı İbn-i Sînâ (980-1037) gibi pek çok âlim Buhara’dan neşet ettiğini hatırlatıyor.  

Buhara asırlar boyunca ilim merkezi olduğu kadar İpek Yolu güzergâhında önemli bir kavşak olarak ticâretin de merkezi konumundaydı. Bu ticaret ve kültür merkezini Özbek lehçesinde “chorsu” denilen çarşılarında gezerek daha yakından tanıyalım. 

  















Nadir divan Begi Medresesi, Nadir Divan-begi Medresesi, Buhara'daki ünlü Lebi-Hauz'u evreleyen mimari topluluğun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu medrese, yakındaki hanaka ile irlikte, inşaatlarını sipariş eden Vezir Nadir'in adını almıştır. Vezir Nadir, 1611'den r Buhara'yı yöneten Ashtarkhanid hanedanının en güçlü hükümdarlarından biri olan İmamkuli-han'ın sarayında görev yapmıştır.

 
























Çarşı İçre Kültür ve ve Gelenek : Tarihi Buhara şehrinde çok sayıda kervansaray ve hâlen kullanılan çok sayıda yüksek kubbeli kapalı çarşılar karşınıza çıkıyor. Günümüzde faâliyette olmayan medreselerin hücreleri dükkan olarak işletiliyor. Bu târihî doku içinde sizi yaşadığınız güne geri getiren unsur, hemen her köşede görebileceğiniz hediyelik eşya dükkanları yahut satıcıları olabilir. 

Kapalı çarşılarda dünyaca meşhur Buhara Halıları için ayrı bir bölüm ayrılmış. El yapımı ve özel motifli ipek halıları incelemek oldukça zevkli. Bu çarşılarda gelenekleri tanımak da mümkün. Özbek lehçesinde elbiseye “liboş” deniyor. Pamuk üretiminde dünya çapında önemli bir yere sahip olmalarına rağmen Özbekistan’da tekstil gelişmemiş. İpek üretimi çok gelişmiş, “Suzânî” isminde bölgeye özgü, geleneksel, ipek veya pamuk kumaştan nakış işlemeli şallar göz dolduruyor. El işi nakışlı örtüler, altın işlemeciliği, ipek dokumacılığı, bakır işlemeciliği, el emeği bıçaklar, çini ve seramikler, oymacılık ve ahşap boyama eserleri, geleneksel müzik aletleri sergileniyor ve satılıyor.

  

 






 





SEMERKANT


SEMERKAND ilçeleriyle birlikte 4 milyon nüfusu olan 2700 yıllık bir şehir. Zerefşan nehri vadisinde, başkent Taşkent’in 275 km güneybatısında yer alır. Nüfus açısından Özbekistan'ın en büyük ikinci şehri, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehridir. Semerkant, ipek yolunun önemli bir kavşağında yer almasından dolayı tarih boyunca siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan önemli bir yerleşim yeri oldu.

Bu şehre indiğimizde otelimize yerleştik. Güzel ve temiz bir otel. Kahvaltılar her yerde olduğu gibi burada da açık büfe ve mükemmel. 

  

 

Bu kadim şehirde çok önemli yerleri ve güzellikleri gezdik. Bunları yerlerine göre belirtelim.

Gur-i Emir (Emir Timur )Han türbesi :

 

 

Timur İmparatorluğunun kurucusu Timur'un türbesi ve külliyesidir. Timur'un veliaht tayin ettiği torunu Muhammed Sultan Mirza tarafından 1399 yılında başlatılan yapının inşası, Muhammed Sultan Mirza'nın ölümünün ardından Timur tarafından 1404 yılında devam ettirilmiş ve 1405 yılının Ocak ayında tamamlanmıştır. Tamamlandıktan kısa bir süre sonra 18 Şubat 1405'te ölen Timur bu yapıya defnedilmiştir. Bu tarihten sonra külliye Gur-i Emir adıyla anılmıştır.

  

Türbe Timurlular’ın aile kabristanı haline gelmiş ve hanedan üyelerinin önemli üyeleri bu türbeye defnedilmiştir. Türbede Timur'un torunlarından Muhammed Sultan Mirza, Pir Muhammed Mirza,  Uluğ Bey, ve Timur Timur'un oğullarından Miranşah Mirza ve Sahruh Mirza defnedilmiştir. Türbede hanedandan olmayan tek kişi ise Timur'un hocası olan Seyyid Bereke'dir

  

 

Registan meydanı (Registan Farsçada kumluk ve çöl anlamına gelmektedir)  :

Orta Asya Türk mimarlığının nadir örneklerinden biridir. XV. Asırda Emir Timur'un torunu Uluğ Bey tarafından kurulan, üzeri karolarla bezenmiş kapılara sahip üç ayrı medresenin bir arada bulunduğu, Semerkand'ın merkezindeki bir meydandır.

Bu meydan her akşam coşkuyla doluyor. Meydan lazer gösterileri yapılıyor. Yapılan bu gösteriyi bizim de izleme imkanımız oldu.

 

     

Uluğ Bey, Şirdar ve Tilla-Kârî medreselerinden oluşan Registan Meydanı’nın, Uluğ Bey döneminde şekillendiği söylenebilir. Bu üç medresenin taç kapılarının oransal benzerlikleri, motif ve süslemelerinin ahengi bu meydanı özel kılmaktadır.

  

 

Uluğ Bey medresesi :

    

Uluğ Bey Timur İmparatorluğunun 4. Sultanı Türk Matematikçisi ve astronomi bilginidir. Adına yapılan Medrese

Semerkand'ta Registan Meydanının karşısında 1417 - 1420 yılları arasında yaptırılmış olan medresedir. Uluğ Bey Medresesi'nin yanında bir de Rasathane yaptırmıştır. Uluğ Bey Medresesi 15. yüzyılda Ana Asya'nın en iyi ve en önemli üniversitesidir. 

Uluğ Bey 70'e yakın o zamanın ünlü bilginlerini Semerkant'a getirtir, bunlar arasında ünlü Matematikçi ve Gök bilimci Gıyaseddin Cemşid ve Bursalı Kadızade Rumi de vardı. Medresenin eğitim ağırlığı Matematik ve Gökbilim dalı idi. Uluğ Bey ve Gıyaseddin Cemşid sayısal yöntemlerle çözdüğü kübik bir denklemin çözümü olarak göstererek çözdüğü Sin 1° = 0.017452406437283571 (şimdi Sin 1° = 0.017452406437283512820.....) sayısal çözümü burada hesapladılar.

Uluğ Beyin ölümünden sonra bu ilim adamları Semerkand’ı terk etmişlerdir. Ali Kuşçu da bunlardan biri ve en önemlisidir.

 

 

 

 

 

Tilla Kari ‘( Altın Kaplamalı manasında) Medresesi :

  

1647-1659 yılları arasında inşa edilmiştir. Sadece öğrenciler için bir külliye olarak kullanılmakla kalmayıp, ayrıca merkez cami olarak da kullanılmaktaydı. Ön cephesi iki katlı olup, etrafında öğrencilerin yatak odaları bulunan, birbirine dört adet galeri ile bağlanan büyük bir iç avluya da sahipti.

  

Şirdar medreseleri

  

XVII. Asır Semerkand Hakimi Yalangtuş Bahadır'ın emriyle  1619–1636 tarihleri arasında  Tilla Kari ile beraber inşa ettirilmiştir ettirilmiştir. Eyvan tarzında inşa edilmiş olup, ön cephesindeki arslan figurleri ve arslanların üzerlerindeki insan başları ile ilgi çekmektedir. İslam dinindeki, yaşayan canlıların ve insanların resimlerinin dini binalara yapılması ve süs aracı olarak kullanılması yasağını da ilk defa delmiş olmasıyla da bir hayli ilginç bulunmaktadır.

 

Bibi Hanım camisi,

   

Semerkand’ın en önemli anıtlarından biridir. Cami 1399-1405 yılında Timur'un emriyle inşa edilmiştir. Birçok Müslüman orta çağ yapısı gibi, özellikle de eyvanlı avlu kompozisyonu açısından tipik özelliklere sahiptir. 15. Yüzyılda İslam dünyasındaki en büyük ve görkemli camilerinden biriydi. 20. yüzyılın ortalarında sadece görkemli bir harabe ayakta durmaktaydı, ancak caminin büyük bir bölümü Sovyet döneminde restore edildi.

 

Şah-ı Zinde

 

( “Yaşayan Şah” demek. İnanca göre İslamiyet uğruna can verenler, ölmeyeceği için onlara ''Yaşayan Şah'' adı verilirmiş.) mezarlık kohpleksinde,  Peygamber Efendimizin kuzeni, amcasının oğlu, Kusam bin Abbas’ın 7. yüzyılda Semerkant'a İslam'ı yaymak üzere Araplarla birlikte gelen Kusa-ibn-Abbas'ın sembolik mezarı ile ilişkilendirilir. Çok sayıda efsane, Kusam-ibn-Abbas'ın, namaz kılarken kafirlerin saldırısına uğrayarak inancı için acı çektiğini söyler. Şu anda, Şakhi-Zinde kompleksi 11 türbeden oluşmaktadır. Çoğu XIV yüzyıla aittir.

 

Mirza Uluğ Bey rasathanesi

  

(Mirza şehşazeler için tahta çıkmak için bir ünvan) burası 15. Y.y. yapılmış bir astroloji akademisidir. 1421 yılında Timur imparatorluğunun 4. sultanı Uluğ Bey tarafından yaptırılan 3 katlı bir gözlem evidir.

Rasathanede devrin ünlü astronomları Ali Kuşçu, Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid çağdaşları ile birlikte çalıştılar. Son kısımları 1449 yılında Uluğ Bey tarafından tamamlanan ve tarihe Zivci Sultanı veya Zevci Kürkanı   olarak geçecek eseri bu rasathanede hazırladılar.

Mirza Uluğ bey günün her saatini bi dakika farkla hesaplamış bir kişi. Oğlu tarafından öldürülüyor. Kitapları yakılıyor, rasathane yerle bir ediliyor. Onun kitaplarını öğrencilerinden Ali Kuşçu gizlice alıp saklıyor, buradan da Anadolu’ya getiriyor.

  

Siyap Pazarı : Tezgahta daha çok kadınlar satış yaptığı için “ Kadınlar Pazarı “ olarak anılır. Hem sebze ve meyvenin hem de geleneksel el çalışmalarının bulunabileceği bir Pazar. Adolu pazarlarına benzer özellikleri vardır. Buralarda da pazarlık usülü geçerlidir.

 Bibi hanım camisinin arkasındaki açık alanda yer alır.

  

İmama Maturidi ; Mâtürîdî ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Mâtürîdîlik mezhebinin kurucusu ve Hanefîlik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi. Mezarı Çâkerdîze denilen bir ilçede yer alıyor.

İmamın mezarı Rus işgali altında iken pamuk tarlalarının arasında metruk sade bir mezar olarak duruyordu. Ne zamanki Endonozya devlet başkanı Rus’yaya ziyarete geldiğinde İmam Maturidi’nin mezarını görmek istedi, o zaman Ruslar buraya geçişine önce izin vermediler. Daha sonra 2 günde gelecek bir yolda iken trenle getirerek bir haftada ancak gelebilmişler. Bu süre zarfında da kabrin etrafını temizleyerek yollar açmışlar. Ve kabir Endonazya tarafından ilk görüldüğü şekliyle yapılmış. Ancak şimdi büyük bir alana Külliye olarak yeniden yapılmaktadır. İnşaat devam ettiği için yakından görme imkanımız olmamıştır.

 

 

Hace Ubeydullah Ahrar türbelerini ziyaret,

Silsile-i Aliyye'nin on dokuzuncu halkası olan Hace Ubeydullah Ahrar, asıl adı Ubeydullan bin Mahmud bin Şihabüddin’dir. 1403 senesinde Taşkent’te doğmuştur.  Ubeydullah-ı Ahrar Hz.1490 senesinde Semerkant'ta vefat etmiştir. 

Annesi tarafından Hz. Ömer soyundan gelmektedir.


 

 

Sabah 7 de kahvaltı yapıldı. Saat 8.30 da otobüse bindik ve Kağıt fabrikasını ziyarete gittik.

Burada basit usullerle kağıt ve kağıt ürünleri yapılıyordu.

Burada önce ağaç kabukları soyuluyor. Sonra bu kabuklar su arkında dönen bir çark sayesinde bir dibek içinde eziliyor. Bu ezilen kabuklar bir kazanda kaynatılıp hamur haline getiriliyor. Daha sonra bu hamurdan kağıt ve kağıt ürünleri elde ediliyor. Bunlar maske, testi, biblo ve buna benzer hediyelik eşyalar. Bu kağıtlar üzerine de çok güzel motifli minyatür ve gravürler çiziliyor.

   

Gezi işlemini bitirdikten sonra otobüsle hızlı tren garına yöneldikSemerkand’dan hızlı tren ile başkent Taşkent’e hareket ettik.

 

Gezimizin 5. Durağı Özbekistan’ın başkenti Taşkent’ti. 

Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra geniş caddeleri ile misafirlerini karşılayan Başkente indik. Otelimize yerleştik.

   . 

Taşkent, Özbekistan'ın başkenti ve en büyük şehridir . mihmandarımızın ifadesine göre 4 milyondan fazla nüfusuyla Orta Asya'nın en kalabalık şehridir. Özbekistan'ın kuzeydoğusunda, Kazakistan sınırına yakın bir yerde yer almaktadır. Parkları bahçeleri ve eğlence mekanları ile dikkat çekmektedir. Burada da muhteşem görüntüleriyle yer alan tarihi mekanları bir bir gezdik.

 

  

 

Taşkent’in tarihi yerlerinin yanı sıra moderinize olmuş mekanların da bir başkente yakışır nitelikte olduklarını gördük. Kocaman kocaman alanları kaplayan yemyeşil ağaçlarla kaplanmış, renk renk çiçeklerle donanmış parkların da çoğunlukta olduğunu gördük.

Şehrin en renkli simalarından birisi Tashkent City Central Parktır.

Park içinde, fonda müzik yayını ve çocuk sesleri ile renkli, hoş kokulu bitkiler arasında gezerken, kendinizi birden biyolojik göletin üzerine çıkan platformlarda ışık ve su gösterisini izlerken bulabilirsiniz. Arkadaşlarınızla yeşil doku içerisinde kahvenizi yudumlarken, bir konsere denk gelebilir, ya da şehrin göbeğinde yeşil ve mavi ile iç içe bir restoranda iş yemeğine katılabilirsiniz. Yahut şato kulelerinden birisinden teleferikle aşağıya kayan insanları görebilirsiniz.

 Her taraf ışıl ışıl ve yollarında bir tane çöp denilecek bir nesneye rastlamıyorsunuz

  

 

Başkentin tarihi yerleri bulunmasına rağmen zamanın yokluğundan hepsini gezebilmiş değiliz. Ama yine de bunların isimlerini burada sıralayacağız. Ola ki yolunuz düştüğünde eserlere karşı yabancılık çekilmesin.

Keffal Şaşi türbesi,

  

Özbekistan'ın Taşkent kentinde İmam Ebu Bekir Muhammed bin Ali bin İsmail el-Kaffal eş-Şaşi onuruna inşa edilmiş bir türbedir . Taşkent'in tarihi merkezi, Eski Juva Meydanı ile Chorsu Pazarı arasında yer alır Orijinal türbe ilk haliyle günümüze ulaşamamıştır.

Bozkırın göçebe kabileleriyle sınırda Müslüman medeniyetinin kalesi haline gelen bir yerleşim yeri tam da bu yerde kurulmuştur. İslam buradan itibaren silah zoruyla değil, temel direklerinden biri büyük öğretmen ve ilahiyatçı Ebu Bekir Muhammed Kaffal el-Şaşi olan vaaz etme gücüyle yayılmaya başlamıştır.

 

Barak Han medresesi,

  

16. yüzyılda İslam okulu olarak inşa edilen Barak Han medresesi, Mirza Uluğ Bey'in torunu, halk arasında "Şanslı" anlamına gelen "Barak Han" olarak anılan Nevruz Ahmet Han'ın girişimiyle inşa edilmiştir.

Medresenin topraklarında birkaç türbe bulunmakta olup - biri, Taşkent'in Sibanî Han hanedanından ilk hükümdarı olan Suyunçihoca Han'a ait ve ikinci türbe de, daha sonra Semerkant'ta yeniden gömülen Barak Han'ın mezar yeri üzerine inşa edilmiş bulunmaktadır.

 

Tilla Seyih Cami,

   

 ( 'Tillya Şeyh' ismi, 'Altın Şeyh Camii' anlamına gelir )

İslam geleneğinin bir sembolü ve Taşkent'in tarihi ihtişamının bir sembolü olarak duruyor. Bir zamanlar Cuma namazları için ana cami olan bu muhteşem yapı, 1857'de şehrin en zengin tüccarlarından biri olan dindar bir Müslüman tarafından yaptırıldı.

 

Hazreti İmam külliyesi,

  

Yerel adı İçerisinde Barak Han Medresesi, Muyi Mübarek Medresesi, Keffal Şaşi Türbesi, Tila Şeyh Camii ve Hast’i İmam cami bulunmakta olan Hazreti İmam Kompleksi Taşkent'in Eski Şehir kısmında bulunmaktadır ve Taşkent'in en büyük mimari eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İslam dünyasının ilk bilginlerinden olan Ebu Bekir Kaffal Eş-Şaşi şerefine böyle adlandırılmıştır. Taşkent'in 2007 yılında ISESKO tarafından İslam Kültür Başkenti ilan edilmesinden sonra Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov'un inisiyatifiyle işbu mimarlık kompleksi inşa edilmiştir.

Muyi Mübarek medresesi :

  

Hazreti İmam Külliyesi içinde yer alan medresedir. İçinde bulunan Hz. Osman dönemine ait olduğu düşünülen ceylan derisi üzerine yazılmış el yazması Kur’anı Kerimin orijinal mushafını ziyaret ettik. Merdesenin diğer bölümleri tadilat nedeniyle kapalı olduğu için göremedik.

  

 

Emir Timur Han meydanı

Emir Timur Meydanı’nda ünlü heykeltıraş İlhan Cabbarof tarafından yapılan bronz heykeli yer alıyor. Özbeklerin ata saydığı, hemen tüm şehirlerine heykellerini diktiği kişi Timur’dur.

Bronz Anıtın üzerinde Emir Timur’un ünlü sözü 4 dilde yazılı – Adalette güç. Ülkeler kılıçla alınır, ama adaletle korunur.

Çok iyi at bindiği, kılıç ve yay kullandığı; yakışıklı, usta bir satranç oyuncusu olduğu; güzel ve etkili konuşmasını bildiği; parlak zekalı, sanata ve görkemli olan herşeye ilgi duyduğu; okuma yazma bilmediği ama bilgiye çok meraklı olduğu, çok iyi Türkçe ve Farsça konuştuğu söyleniliyor. Bu meydana gitme zamanımız olmadı.

  

 

Gezimizin 6. Ve son günüydü. Sabah kahvaltı yapıldı, valizleri araca yükleyip buradan Kazakistan gümrüğüne kadar geldik.  Gümrüğü yayan olarak geçtik. Artık Kazakistan’dayız.   

 

Gümrüğü geçtikten sonra aracımız hazır bekliyordu zaten. Araca bindik. Yaklaşık 450 km uzunluğunda uzun bir yoculuk bizi bekliyordu. Taşkente varmadan  Aslan Beh türbesini ziyaret ettik. (Ahmet Yesevi hazretlerinin hocası)

Türbe Türkiye Cumhuriyeti TİKA tarafından çok geniş bir arazi üzerine yapılmıştı. Duvarın üzerine de levhasını asmış.

  

 

Arslan Baba külliyesi,

Arslan Baba, Yeseviyye tarikatının kurucusu Ahmet Yesevî'nin mürşîdi olduğu söylenen mutasavvıf.. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. 

Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet başlıklı eserinde Arslan Baba'dan bahseder. Yedi yaşında Arslan Baba ile görüştüğünü, Muhammed'den emanet olarak İslam ve tasavvuf ilimlerini ondan öğrendiğini anlatır. Her ne kadar hakkındaki bilgiler yarı menkıbevî, yarı gerçek olsa da, hemen hemen bütün kaynaklarda Ahmed Yesevî'nin halifesi Mansûr Ata'nın Arslan Baba'nın oğlu olduğu bilgisi verilmektedir.

  

 

Hoca Ahmet Yesevi külliyesi,

Güney Kazakistan'da Türkistan şehrinde bulunur. Büyük Timur imparatorluğu döneminde   yapı 1389 yılında Timur tarafından yaptırılmaya başlanmış. Timur sefere çıkmış. Geldiğinde yapı hala tamamlanmamış bir vaziyette durmaktadır.

  

 

Giriş kapısında bulunan minarelerden birisi yüksek olması gerekirken, duvarlar çini ile kaplanması gerekirken hala boz tuğla olarak durmaktadır. Soldaki minare biraz uzatılıp yapıldığında Türbenin üzerinde “ Allah “ lafzının okunacağı söylenilmektedir.

 

Yer altı Halvet Cami ve Çilehane

 Hoca Ahmed Yesevi türbesine sadece 150 metre uzaklıkta bulunan bu yarı yeraltı yapı, her biri farklı bir amaca hizmet eden ayrı odalardan oluşmaktadır:  

Bu cami, İslam'ı Orta Asya'ya yaymada merkezi bir figür olan Sufi şair Ahmed Yesevi ile yakından ilişkilidir. Efsaneye göre, Yesevi 63 yaşındayken bu yeraltı camisine çekilmiş ve hayatının geri kalanını burada geçirmiştir. Bu eylemi, geleneklere göre 63 yaşına kadar yaşayan Hz. Muhammed'den daha uzun süre güneşi görmeme isteğini gerekçe göstererek haklı çıkardığı söylenir.

  

 

  

 

Artık ziyaretlerimizi tamamlamış ve dönüş vakti gelmişti.

Sabah saat 06.00 da Türk Hava Yolları ile Türkistan Hava alanından Türkiye’ye uçuş başladı.

                   --------------------------------     SON    ----------------------------------  

                                                        ALİ KAYBAL – Şair ve Yazar

 




 






Buraya Ichan-Kala deniyor. antik Hive'nın kalbi ve ruhudur.  Özbekistan'daki en fazla sayıda eski cami ve medresenin bulunduğu yer burasıdır.

İçan-Kala'nın batı kesiminde ülkedeki en büyük medreselerden biri yer almaktadır. Burası Muhammed Emin Han'ın medresesi’dir. Hive'nın şehircilik tarihinde, Muhammed Amin Han ismi, efsanevi Kalta Minor minaresinin müelifi olarak bilinmekte olup, maalesef Han’ın ölümüyle minare inşaatı de durdurulmuştur.

Medresenin zemin katında 125 hücre (oda) bulunmakta olup, ibadet yeri olarak bulunan söz konusu odaların her birinin içinde yine bir boş oda daha bulunmaktadır. Medresenin ikinci katında hücrelerin balkonları vardır. Bir zamanlar medrese alanında Müslüman Ulemasının Kançlaryası bulunuyordu.( Kançlarya ; diplomatik bir misyona veya büyükelçiliğe ev sahipliği yapan ana ofistir.)

Beş kubbe ve köşe kulesi medreseye eşi görülmemiş bir ihtişam kazandırıyor. Dış cephe dekorasyonu olarak sırlı tuğla, çok renkli mayolika, süs oymacılığı kullanılmıştır.

  

Kalta Minar Minaresi : Kısa minare anlamına gelen minare oryantal mimarinin ikonik anıtı ve şehrin gerçek bir sembolü. Etkileyici boyutu ve tasarımı, onu antik şehirde göze çarpan bir yapı haline getiriyor. Minarenin temeli 15 metre uzunluğunda, taban çapı 14.5 metre ve yüksekliği 29 metredir.

Şirgazi Han medresesi : Özbek hükümdarı Shergazikhan'ın fermanıyla 1719-1726 yıllarında inşa edilmiştir.

Allah Kulu Han kompleksi (Taş avlu sarayı) : Allakuli Han, 1825'ten 1842'ye kadar Hive Hanlığı'nın hükümdarıydı.19. yüzyılın ilk yarısının Harezm mimarisinin büyüklüğünün ve gücünün bir örneğidir. Allakuli Han'ın emriyle sekiz yıl (1830-1838) içinde inşa edildi.

   

 

Cuma cami ve minaresi : 212 ahşap sütunu ile göz kamaştırıyor. 212 sütündan her birindeki el işçiliği göze çarpıyor. Hiçbir sütun bir diğerine benzemezken, sütunlar üzerindeki ahşap işlemeciliği de ustaların maharetini yansıtıyor. sütunlar o kadar muntazam yerleştirilmiş ki minberden bakıldığında hiçbir sütun bir diğerini kapatmıyor ve cemaatin her bir ferdi imamı görebiliyor. Ortasında küçük bir havuzun bulunduğu camide, havalandırma ve aydınlatma amacıyla tavanda açık bir yer bırakılmış.  Yaklaşık 2 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği bu büyük cami, günümüzde müze olarak kullanılıyor.

   

 

İslam hoca medresesi ve minaresi : Mimari külliye, medresenin kendisi ve yaklaşık 56,6 metre yüksekliğinde bir minareden oluşmaktadır. Medresenin içinde 40'tan fazla mescit ve büyük bir kubbeli salonu görebilirsiniz. Mihrap - Mekke yönüne bakan bir dua duvarı, zarif mayolika ve oyma nakış ile süslenmiş, duvarlar da çini ve mavi sır ile dekore edilmiştir. Minarenin yapımına, ileri düşünür, aynı zamanda Hive Hükümdarı Asfandiyar Han’ın Kayınpederi ve Baş Veziri - İslam Hoca'nın inisiyatifiyle 1908 yılında başlanmıştır.

 

 

   

Pehlivan Mahmut türbesi : Pehlivan Mahmud asaleti, bilimi ve şiir yeteneği ile ünlüydü. Parlak bir zihne ek olarak, mükemmel fiziksel özelliklere de sahipti, şaire kahraman deniyordu. Hindistan, Afganistan, Irak ve İran'da dövüş ve kuvvet turnuvalarına katılmıştır. Pehlivan Mahmud, rubayi ve şiir gibi edebi formları kullanarak kapsamlı yazılar yazmıştır. 

 

  

İç kale ve duvarları ve içerisinde bulunan Hive hanlarının yazlık ve kışlık sarayları ve harem bölümlerini gezdik. Şehrin her karesi adeta bir tarih kokuyor. Eserlerin büyük bir kısmı canlı olarak hala ayakta dimdik duruyordu.

Hemen şunu belirtelim ;

Gezdiğimiz bütün şehirlerin meydanlarının üç yanında cami ve medrese ile hemen önlerinde binadan ayrı bir kule gibi dikilen minareler yer almakta. Onların da önlerinde havuzlar yer almaktadır. Meydana girilen yan ise boşluk olup geniş bir alana sahip olmaktadır.

…..

Gezimizin ikinci günü Amu Derya namı diğer Ceyhun nehri boyunca Kızıl Kum çölünden 5,5 saatlik bir yolculuk yaparak Buhara’ya geçtik. Saat 15.15 de Buharaya geldik.DÜNYA OTELE girdik. Saat 18 de şehir gezisine çıkıldı.

 BUHARA buraya İslam dünyasının Kıblesi deniyor. Öyle ki İmam Azam ve Abdulkadir Geylani buraya geldiklerinde ayakkabılarını çıkarıp yürürlermiş. Mübarekleri rahatsız etmeyelim diye. Nakşi bendi tarikatının kurucusu  Muhammed Bahaeddin Nakşibend (1318 -1389) türbesi Buhara’nın Dizra ilçesinde bulunmaktadır.

Araplar 7. Yüzyılda buraya saldırmışlar. Ancak yöre insanı 9. Yüzyıldan itibaren müslüman olmaya başlamış. O da Talas savaşından sonra.

 

 

Hemen şunu belirtelim ki, bu çölün altında zengin Doğalgaz kaynakları yer almaktadır.  Ülke genelde tarım ülkesi olup sanayi yeni yeni gelişmeye başlamaktadır. Bölgede bol miktarda dut ağacı var. Nedeni de çöl olması ve ağacın suya dayanıklı olması. Bunun neticesinde de el dokuması ipek halıcılık gelişmiş.

 

 

  

 

Tarihi İpek yolunun duraklarından olan Buhara’da İslam Tasavvufunun en önemli isimleri ve medreseler yer almaktadır. Bunlara sırasıyla yer verelim ;

  

Abdulhalık Gücdüvan : (1103 - 1179),Nakşibendi tarikatına mensup din bilgini ve mutasavvıf.  Buhara yakınında Gucdevan isminde bir küçük kasabada doğmuştur. Babası Malatya’nın Darende ilçesinden taşınmış bir fakihdir. Buhara’da tefsir eğitimi alırken Nakşibendi tarikatının silsilesinde yer alan Yusuf Hemedani ile tanışır. Bundan Nakşibendi tarikatını öğrenir ve daha sonra Nakşibendi tarikatını sistemleştirerek genişletir. Tarikatın 4 kuralı bu şeyh tarafından yazılmış.

Aldığın her nefese şükredeceksin, senin kalbin Allah diye atıyor zaten

Attığın her adıma dikkat edeceksin

Ülkeyi gez, iyi hocaları bul ilim al

Düğüne bile gitsen kalbin Allah’ı zikretsin

Buhara şehir merkezine 50 km. mesafedeki Gijduvan kasabasında türbesi bulunur. Kabrinin bulunduğu medrese Timur’un torunu Uluğ Bey tarafından yapılmış.  

   

Anif Rivgeri : Silsile-i Aliyenin onuncu halkası olan Arif Rivgerinin doğum tarihi bilinmemektedir. Buhara yakınlarında bulunan Rîvger köyünde doğdu ve burada öldü. Hâcegân tarikatının  kurucusu kabul edilir. Abdulhalık Gücdüvan’ın yanında yetişmiştir ve onun dört büyük halifesinden biridir.

  

Seyyid Emir Külal : 1284 tarihinde Buhara'nın Suhari köyünde doğmuştur. Seyyid Emir Külal Hz. Peygamber efendimizin neslinden olup Hz. Hüseyin'in soyundan geldiği için kendisine “Emir” lakabı verilmiştir. Mesleğinin çömlekçi olması nedeniyle de farçada çömlekçi manasına gelen “ Külal” ismiyle anılmıştır.

  

 

Buhara gezisinin en müstesna noktası olan Bahaeddin Şah-ı Nakşibend K.S. ve validelerinin türbesini ziyaret :

 

  

Nakşibendi tarikatının isim babası, büyük mutasavvıf, evliya. Şah-ı Nakşibend veya Bahaddin lakapları ile anılır. Silsileyi sadatte Muhammed Baba Semmasi ile Seyyid Emir Külal’ın talebesidir.

   

İsmail Sâmânî Türbesi

Buhara’nın en eski yeri, târihî nişânelerinden biri, Orta Asya’nın ilk Müslüman türbesi olarak bilinen İsmail Samânî Türbesi hâlen dimdik ayakta. Göz alıcı süslemeleriyle mimârî ve sanatsal bir şâheser. 2 metre kalınlığında pişmiş topraktan yapılmış duvarları bulunuyor. Samâni hanı İsmail Samâni tarafından aslında babası için yaptırılmış, sonra kendisi de oraya defn edilmiş. 905 yılında tamamlanan türbe, erken dönem İslam mîmârîsinin en önemli eserleri arasında sayılıyor. Anlatılanlara göre Moğolların istilâsı sırasında toprağa gömülerek korumaya alınmış, bu suretle bugüne kadar sağlam gelebilmiş. 

İsmail Samânî Türbesi’nin ardındaki yemyeşil parkta bir türbe ziyaretine gidiyoruz. 

 

  

 

Ark  Kalesi

Buhara Emirliği’nin etrâfını kaplayan surlar Ark Kalesi’ni oluşturuyor. Kalenin ilk yapılış târihi milâttan önce 4. asra kadar gitse de bugünkü hali son Buhara Hanlığı döneminden kalma. Kalenin 1893 tarihinde yapılmış giriş kapısından gezimiz başlıyor. Buhara Hanı’nın ikâmet yeri olan İç Kale’ye yine devâsâ bir ahşap kapıdan giriliyor. Zamanın resmî mekânları, tüm yönetim birimleri, zâbıta kuvvetleri, câmisi, haremi, dahil olmak üzere bu ark içinde yer alıyormuş. Günümüzde ise ark, ev eşyaları ve kıyafet satılan hediyelik eşya dükkanlarından oluşuyor. Müzede ise târihî bir yolculuğa çıkılıyor.

 

Çeşm-i Eyyub Türbesi

10. asırda Samâniler döneminde yapılmış iki kubbeli Harezm mîmârîsi eseri bir türbe burası. Hz. Eyyub (As)’ın halkın çektiği susuzluğu görünce duâ ederek asâsını yere vurup su çıkarttığı rivâyet edilen dünyanın farklı yerlerindeki mekânlardan biri. Bu sebeple de Chasmi Ayyub, yani Hz. Eyyub Çeşmesi adıyla anılıyor. Türbenin üç bölümü üç ayrı asırda yapılmış. İlk bölümü 12. asırda Arslan Khan tarafından, ikinci bölümü 1380 yılında Emîr Timur tarafından, üçüncü bölümü ise 16. asırda Şabânî Hanlığı döneminde yapılmış. Türbenin içinde pınardan çıkan suyun şifâlı olduğu söyleniyor ve içilebiliyor.

  

 

Leb-i Havuz Camisi

Lebi Havuz külliyesi, meydanında üç farklı medresenin ve câminin yan yana bulunduğu, ortasındaki havuzun kenarında bir tarafta İpek Yolu yük develerinin diğer tarafta Nasrettin Hoca'nın heykelinin yer aldığı bir külliye. Burası asırlar boyunca kervanların en önemli uğrak yerlerinden biri olmuş. Burada bulunan Nâdir Divan Bey Medresesi, ilk etapta kervansaray olarak yapılıp sonradan medreseye çevrilmiş, girişte taç kapısı üzerinde çiniler, hayvan ve güneş figürlerinin yanı sıra âyet-i kerîmelerin yer aldığı bir târihî yapı.

  

Günümüzde hediyelik eşya dükkanlarından oluşan odaları bir zamanlar ilim yuvasıymış. Külliyede yer alan diğer medreseler Kükeldaş ve Hanaka medreseleri. Meydanda 1620 yılında yapılmış bir havuz, etrafı dekoratif develerle süslenmiş. Şehrin dört bir yanında dört tarafı açık, havadâr çarşıların birinin diğer tarafında bir havuz ve etrafında ferahlamak için oturulan ikrâm mekanları işte bu meydanda yer alıyor. Nasrettin Hoca’nın Özbek kültüründe de benzer şekilde yer aldığını öğrenmek ilk defâ duyanlar için biraz şaşırtıcı. 

   

 

Bolo havuz cami, ark kalesi, Payi Kalan komplekslerinde ;  Kalan camisi ve minaresi (burası Buhara’nın en büyük camisi. On bin kişi namaz kılabiliyor.),

   

 

Mir Arap Medresesi,  eski şehrin tam merkezindeki Buhara ana meydanında yer alır.  Kaplıca, karşısındaki Kalon Camisi ile aralarında yükselen Kalon Minareti 

Buhara'nın merkezinde görkemli bir şekilde durmaktadır ve Kalyan Camii ve Minaresi ile birlikte Poi-Kalyan topluluğunun bir parçasıdır. Bu dini eğitim kurumu, şehirde önemli bir manevi merkezdir.

  

Cuma cami, 18. Asır eseri bu caminin üç tarafı özel işçilikle işlenmiş ahşap sütunlar ile çevrili. Sekiz giriş kapısı ve dört mihrâbı bulunan câmînin tavanında da geometrik desenli ahşap işçiliği göz alıyor. Taç Odasında hânın mermerden yapılmış tahtını da görmek mümkün. Önemli törenler için ayrılmış bu salonun bodruma açılan kapısının ardında kalenin hazînesi saklanıyormuş.  

Kalenin müze olarak ayrılan bölümünde Buhara bölgesinin İlk Çağ ve Orta Çağ eserleri sergileniyor. Bu müzeyi gezerken tarih kitaplarında okuduğumuz pek çok bilgiye dair eserler ve minyatürler görmek mümkün. Bunlardan bir tanesi olan İslâm’ın Orta Asya’ya yayılması ile ilgili minyatür hem sanatseverler hem târih meraklıları açısından görülmeye değer.

  

 

Abdulaziz Han Medresesi, Ulugbek Medresesi'nin karşısında bulunan Abdullazizhan Medresesi, Buhara'da önemli bir tarihi ve mimari dönüm noktasıdır. Abdullazizhan tarafından 1651 ve 1652 yılları arasında inşa edilen medrese, şehirde inşa edilen son büyük medresedir. 

  

Ulugbek medresesi : Orta Asya'daki en eski korunmuş medresedir. önemli bir hükümdar ve bilgin olan Uluğbek tarafından inşa edilen ilk medresedir. Nispeten küçük bir boyuta sahip olmasına rağmen etkileyici mimari formlara sahiptir. Yapı, iki katlı hudjrs (öğrenci hücreleri) ile çevrili iki ayvanlık kare bir avluya sahiptir. Ulugbek tarafından inşa edilen medreselerin en eskisidir. Abdullah Han II döneminde büyük yenileme çalışmaları yapılmıştır (1586).

   

Çâr-Minâr Medresesi Dört minâreli medrese anlamı taşıyan “Chor Minör: Çâr Minâr” 19. Asır eseri, Buhara Hanlığı’nın son döneminde hânın yaptırdığı son medrese olarak biliniyor. Burası aslında arkasında yer alan medresenin giriş kapısıymış. Anıtın mimarisi klasik Buhara mimarisinden farklı, Hint mimarisinin etkisini taşıyor. Binânın üzerinde dört ayrı minarenin her biri farklı figürler içeren mavi çiniler ile kaplı minâreler. Orta Asya’nın ilmi merkezi olan bu şehrin her köşesinde bir medrese ve câmi görmek mümkün ancak hepsini detaylı incelemek mümkün olmuyor. Bu medreseler dini ve fenni ilimlerin doruk noktasında işlendiği mekânlardı ki bizlere meşhur Müslüman ilim adamı İbn-i Sînâ (980-1037) gibi pek çok âlim Buhara’dan neşet ettiğini hatırlatıyor.  

Buhara asırlar boyunca ilim merkezi olduğu kadar İpek Yolu güzergâhında önemli bir kavşak olarak ticâretin de merkezi konumundaydı. Bu ticaret ve kültür merkezini Özbek lehçesinde “chorsu” denilen çarşılarında gezerek daha yakından tanıyalım. 

  

 

Magaki Attari Cami, Bu isim yapının bulunduğu yerde daha önceki dönemlerde bulunduğu düşünülen bir tapınak ya da yapıyla ilişkili olduğunu akla getirmektedir. Arapların bölgeye gelmesi ve Buhara ve çevresinin lslam hakimiyetine girmesiyle birlikte yapının cami olarak kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Bu cami Araplar tarafından "Makh" ya da "Mokh" camisi olarak adlandırılmıştır. 

  

 

Nadir divan Begi Medresesi, Nadir Divan-begi Medresesi, Buhara'daki ünlü Lebi-Hauz'u çevreleyen mimari topluluğun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu medrese, yakındaki hanaka ile birlikte, inşaatlarını sipariş eden Vezir Nadir'in adını almıştır. Vezir Nadir, 1611'den 1642'ye kadar Buhara'yı yöneten Ashtarkhanid hanedanının en güçlü hükümdarlarından biri olan İmamkuli-han'ın sarayında görev yapmıştır.

 

  

 

Çarşı İçre Kültür ve Gelenek : Tarihi Buhara şehrinde çok sayıda kervansaray ve hâlen kullanılan çok sayıda yüksek kubbeli kapalı çarşılar karşınıza çıkıyor. Günümüzde faâliyette olmayan medreselerin hücreleri dükkan olarak işletiliyor. Bu târihî doku içinde sizi yaşadığınız güne geri getiren unsur, hemen her köşede görebileceğiniz hediyelik eşya dükkanları yahut satıcıları olabilir. 

Kapalı çarşılarda dünyaca meşhur Buhara Halıları için ayrı bir bölüm ayrılmış. El yapımı ve özel motifli ipek halıları incelemek oldukça zevkli. Bu çarşılarda gelenekleri tanımak da mümkün. Özbek lehçesinde elbiseye “liboş” deniyor. Pamuk üretiminde dünya çapında önemli bir yere sahip olmalarına rağmen Özbekistan’da tekstil gelişmemiş. İpek üretimi çok gelişmiş, “Suzânî” isminde bölgeye özgü, geleneksel, ipek veya pamuk kumaştan nakış işlemeli şallar göz dolduruyor. El işi nakışlı örtüler, altın işlemeciliği, ipek dokumacılığı, bakır işlemeciliği, el emeği bıçaklar, çini ve seramikler, oymacılık ve ahşap boyama eserleri, geleneksel müzik aletleri sergileniyor ve satılıyor.

  

 

 

 

Gezimizin 4. durağında Semerkand vardı.

 


SEMERKAND ilçeleriyle birlikte 4 milyon nüfusu olan 2700 yıllık bir şehir. Zerefşan nehri vadisinde, başkent Taşkent’in 275 km güneybatısında yer alır. Nüfus açısından Özbekistan'ın en büyük ikinci şehri, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehridir. Semerkant, ipek yolunun önemli bir kavşağında yer almasından dolayı tarih boyunca siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan önemli bir yerleşim yeri oldu.

Bu şehre indiğimizde otelimize yerleştik. Güzel ve temiz bir otel. Kahvaltılar her yerde olduğu gibi burada da açık büfe ve mükemmel. 

  

 

Bu kadim şehirde çok önemli yerleri ve güzellikleri gezdik. Bunları yerlerine göre belirtelim.

Gur-i Emir (Emir Timur )Han türbesi :

 

 

Timur İmparatorluğunun kurucusu Timur'un türbesi ve külliyesidir. Timur'un veliaht tayin ettiği torunu Muhammed Sultan Mirza tarafından 1399 yılında başlatılan yapının inşası, Muhammed Sultan Mirza'nın ölümünün ardından Timur tarafından 1404 yılında devam ettirilmiş ve 1405 yılının Ocak ayında tamamlanmıştır. Tamamlandıktan kısa bir süre sonra 18 Şubat 1405'te ölen Timur bu yapıya defnedilmiştir. Bu tarihten sonra külliye Gur-i Emir adıyla anılmıştır.

  

Türbe Timurlular’ın aile kabristanı haline gelmiş ve hanedan üyelerinin önemli üyeleri bu türbeye defnedilmiştir. Türbede Timur'un torunlarından Muhammed Sultan Mirza, Pir Muhammed Mirza,  Uluğ Bey, ve Timur Timur'un oğullarından Miranşah Mirza ve Sahruh Mirza defnedilmiştir. Türbede hanedandan olmayan tek kişi ise Timur'un hocası olan Seyyid Bereke'dir

  

 

Registan meydanı (Registan Farsçada kumluk ve çöl anlamına gelmektedir)  :

Orta Asya Türk mimarlığının nadir örneklerinden biridir. XV. Asırda Emir Timur'un torunu Uluğ Bey tarafından kurulan, üzeri karolarla bezenmiş kapılara sahip üç ayrı medresenin bir arada bulunduğu, Semerkand'ın merkezindeki bir meydandır.

Bu meydan her akşam coşkuyla doluyor. Meydan lazer gösterileri yapılıyor. Yapılan bu gösteriyi bizim de izleme imkanımız oldu.

 

     

Uluğ Bey, Şirdar ve Tilla-Kârî medreselerinden oluşan Registan Meydanı’nın, Uluğ Bey döneminde şekillendiği söylenebilir. Bu üç medresenin taç kapılarının oransal benzerlikleri, motif ve süslemelerinin ahengi bu meydanı özel kılmaktadır.

  

 

Uluğ Bey medresesi :

    

Uluğ Bey Timur İmparatorluğunun 4. Sultanı Türk Matematikçisi ve astronomi bilginidir. Adına yapılan Medrese

Semerkand'ta Registan Meydanının karşısında 1417 - 1420 yılları arasında yaptırılmış olan medresedir. Uluğ Bey Medresesi'nin yanında bir de Rasathane yaptırmıştır. Uluğ Bey Medresesi 15. yüzyılda Ana Asya'nın en iyi ve en önemli üniversitesidir. 

Uluğ Bey 70'e yakın o zamanın ünlü bilginlerini Semerkant'a getirtir, bunlar arasında ünlü Matematikçi ve Gök bilimci Gıyaseddin Cemşid ve Bursalı Kadızade Rumi de vardı. Medresenin eğitim ağırlığı Matematik ve Gökbilim dalı idi. Uluğ Bey ve Gıyaseddin Cemşid sayısal yöntemlerle çözdüğü kübik bir denklemin çözümü olarak göstererek çözdüğü Sin 1° = 0.017452406437283571 (şimdi Sin 1° = 0.017452406437283512820.....) sayısal çözümü burada hesapladılar.

Uluğ Beyin ölümünden sonra bu ilim adamları Semerkand’ı terk etmişlerdir. Ali Kuşçu da bunlardan biri ve en önemlisidir.

 

 

 

 

 

Tilla Kari ‘( Altın Kaplamalı manasında) Medresesi :

  

1647-1659 yılları arasında inşa edilmiştir. Sadece öğrenciler için bir külliye olarak kullanılmakla kalmayıp, ayrıca merkez cami olarak da kullanılmaktaydı. Ön cephesi iki katlı olup, etrafında öğrencilerin yatak odaları bulunan, birbirine dört adet galeri ile bağlanan büyük bir iç avluya da sahipti.

  

Şirdar medreseleri

  

XVII. Asır Semerkand Hakimi Yalangtuş Bahadır'ın emriyle  1619–1636 tarihleri arasında  Tilla Kari ile beraber inşa ettirilmiştir ettirilmiştir. Eyvan tarzında inşa edilmiş olup, ön cephesindeki arslan figurleri ve arslanların üzerlerindeki insan başları ile ilgi çekmektedir. İslam dinindeki, yaşayan canlıların ve insanların resimlerinin dini binalara yapılması ve süs aracı olarak kullanılması yasağını da ilk defa delmiş olmasıyla da bir hayli ilginç bulunmaktadır.

 

Bibi Hanım camisi,

   

Semerkand’ın en önemli anıtlarından biridir. Cami 1399-1405 yılında Timur'un emriyle inşa edilmiştir. Birçok Müslüman orta çağ yapısı gibi, özellikle de eyvanlı avlu kompozisyonu açısından tipik özelliklere sahiptir. 15. Yüzyılda İslam dünyasındaki en büyük ve görkemli camilerinden biriydi. 20. yüzyılın ortalarında sadece görkemli bir harabe ayakta durmaktaydı, ancak caminin büyük bir bölümü Sovyet döneminde restore edildi.

 

Şah-ı Zinde

 

( “Yaşayan Şah” demek. İnanca göre İslamiyet uğruna can verenler, ölmeyeceği için onlara ''Yaşayan Şah'' adı verilirmiş.) mezarlık kohpleksinde,  Peygamber Efendimizin kuzeni, amcasının oğlu, Kusam bin Abbas’ın 7. yüzyılda Semerkant'a İslam'ı yaymak üzere Araplarla birlikte gelen Kusa-ibn-Abbas'ın sembolik mezarı ile ilişkilendirilir. Çok sayıda efsane, Kusam-ibn-Abbas'ın, namaz kılarken kafirlerin saldırısına uğrayarak inancı için acı çektiğini söyler. Şu anda, Şakhi-Zinde kompleksi 11 türbeden oluşmaktadır. Çoğu XIV yüzyıla aittir.

 

Mirza Uluğ Bey rasathanesi

  

(Mirza şehşazeler için tahta çıkmak için bir ünvan) burası 15. Y.y. yapılmış bir astroloji akademisidir. 1421 yılında Timur imparatorluğunun 4. sultanı Uluğ Bey tarafından yaptırılan 3 katlı bir gözlem evidir.

Rasathanede devrin ünlü astronomları Ali Kuşçu, Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid çağdaşları ile birlikte çalıştılar. Son kısımları 1449 yılında Uluğ Bey tarafından tamamlanan ve tarihe Zivci Sultanı veya Zevci Kürkanı   olarak geçecek eseri bu rasathanede hazırladılar.

Mirza Uluğ bey günün her saatini bi dakika farkla hesaplamış bir kişi. Oğlu tarafından öldürülüyor. Kitapları yakılıyor, rasathane yerle bir ediliyor. Onun kitaplarını öğrencilerinden Ali Kuşçu gizlice alıp saklıyor, buradan da Anadolu’ya getiriyor.

  

Siyap Pazarı : Tezgahta daha çok kadınlar satış yaptığı için “ Kadınlar Pazarı “ olarak anılır. Hem sebze ve meyvenin hem de geleneksel el çalışmalarının bulunabileceği bir Pazar. Adolu pazarlarına benzer özellikleri vardır. Buralarda da pazarlık usülü geçerlidir.

 Bibi hanım camisinin arkasındaki açık alanda yer alır.

  

İmama Maturidi ; Mâtürîdî ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Mâtürîdîlik mezhebinin kurucusu ve Hanefîlik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi. Mezarı Çâkerdîze denilen bir ilçede yer alıyor.

İmamın mezarı Rus işgali altında iken pamuk tarlalarının arasında metruk sade bir mezar olarak duruyordu. Ne zamanki Endonozya devlet başkanı Rus’yaya ziyarete geldiğinde İmam Maturidi’nin mezarını görmek istedi, o zaman Ruslar buraya geçişine önce izin vermediler. Daha sonra 2 günde gelecek bir yolda iken trenle getirerek bir haftada ancak gelebilmişler. Bu süre zarfında da kabrin etrafını temizleyerek yollar açmışlar. Ve kabir Endonazya tarafından ilk görüldüğü şekliyle yapılmış. Ancak şimdi büyük bir alana Külliye olarak yeniden yapılmaktadır. İnşaat devam ettiği için yakından görme imkanımız olmamıştır.

 

 

Hace Ubeydullah Ahrar türbelerini ziyaret,

Silsile-i Aliyye'nin on dokuzuncu halkası olan Hace Ubeydullah Ahrar, asıl adı Ubeydullan bin Mahmud bin Şihabüddin’dir. 1403 senesinde Taşkent’te doğmuştur.  Ubeydullah-ı Ahrar Hz.1490 senesinde Semerkant'ta vefat etmiştir. 

Annesi tarafından Hz. Ömer soyundan gelmektedir.


 

 

Sabah 7 de kahvaltı yapıldı. Saat 8.30 da otobüse bindik ve Kağıt fabrikasını ziyarete gittik.

Burada basit usullerle kağıt ve kağıt ürünleri yapılıyordu.

Burada önce ağaç kabukları soyuluyor. Sonra bu kabuklar su arkında dönen bir çark sayesinde bir dibek içinde eziliyor. Bu ezilen kabuklar bir kazanda kaynatılıp hamur haline getiriliyor. Daha sonra bu hamurdan kağıt ve kağıt ürünleri elde ediliyor. Bunlar maske, testi, biblo ve buna benzer hediyelik eşyalar. Bu kağıtlar üzerine de çok güzel motifli minyatür ve gravürler çiziliyor.

   

Gezi işlemini bitirdikten sonra otobüsle hızlı tren garına yöneldikSemerkand’dan hızlı tren ile başkent Taşkent’e hareket ettik.

 

Gezimizin 5. Durağı Özbekistan’ın başkenti Taşkent’ti. 

Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra geniş caddeleri ile misafirlerini karşılayan Başkente indik. Otelimize yerleştik.

   . 

Taşkent, Özbekistan'ın başkenti ve en büyük şehridir . mihmandarımızın ifadesine göre 4 milyondan fazla nüfusuyla Orta Asya'nın en kalabalık şehridir. Özbekistan'ın kuzeydoğusunda, Kazakistan sınırına yakın bir yerde yer almaktadır. Parkları bahçeleri ve eğlence mekanları ile dikkat çekmektedir. Burada da muhteşem görüntüleriyle yer alan tarihi mekanları bir bir gezdik.

 

  

 

Taşkent’in tarihi yerlerinin yanı sıra moderinize olmuş mekanların da bir başkente yakışır nitelikte olduklarını gördük. Kocaman kocaman alanları kaplayan yemyeşil ağaçlarla kaplanmış, renk renk çiçeklerle donanmış parkların da çoğunlukta olduğunu gördük.

Şehrin en renkli simalarından birisi Tashkent City Central Parktır.

Park içinde, fonda müzik yayını ve çocuk sesleri ile renkli, hoş kokulu bitkiler arasında gezerken, kendinizi birden biyolojik göletin üzerine çıkan platformlarda ışık ve su gösterisini izlerken bulabilirsiniz. Arkadaşlarınızla yeşil doku içerisinde kahvenizi yudumlarken, bir konsere denk gelebilir, ya da şehrin göbeğinde yeşil ve mavi ile iç içe bir restoranda iş yemeğine katılabilirsiniz. Yahut şato kulelerinden birisinden teleferikle aşağıya kayan insanları görebilirsiniz.

 Her taraf ışıl ışıl ve yollarında bir tane çöp denilecek bir nesneye rastlamıyorsunuz

  

 

Başkentin tarihi yerleri bulunmasına rağmen zamanın yokluğundan hepsini gezebilmiş değiliz. Ama yine de bunların isimlerini burada sıralayacağız. Ola ki yolunuz düştüğünde eserlere karşı yabancılık çekilmesin.

Keffal Şaşi türbesi,

  

Özbekistan'ın Taşkent kentinde İmam Ebu Bekir Muhammed bin Ali bin İsmail el-Kaffal eş-Şaşi onuruna inşa edilmiş bir türbedir . Taşkent'in tarihi merkezi, Eski Juva Meydanı ile Chorsu Pazarı arasında yer alır Orijinal türbe ilk haliyle günümüze ulaşamamıştır.

Bozkırın göçebe kabileleriyle sınırda Müslüman medeniyetinin kalesi haline gelen bir yerleşim yeri tam da bu yerde kurulmuştur. İslam buradan itibaren silah zoruyla değil, temel direklerinden biri büyük öğretmen ve ilahiyatçı Ebu Bekir Muhammed Kaffal el-Şaşi olan vaaz etme gücüyle yayılmaya başlamıştır.

 

Barak Han medresesi,

  

16. yüzyılda İslam okulu olarak inşa edilen Barak Han medresesi, Mirza Uluğ Bey'in torunu, halk arasında "Şanslı" anlamına gelen "Barak Han" olarak anılan Nevruz Ahmet Han'ın girişimiyle inşa edilmiştir.

Medresenin topraklarında birkaç türbe bulunmakta olup - biri, Taşkent'in Sibanî Han hanedanından ilk hükümdarı olan Suyunçihoca Han'a ait ve ikinci türbe de, daha sonra Semerkant'ta yeniden gömülen Barak Han'ın mezar yeri üzerine inşa edilmiş bulunmaktadır.

 

Tilla Seyih Cami,

   

 ( 'Tillya Şeyh' ismi, 'Altın Şeyh Camii' anlamına gelir )

İslam geleneğinin bir sembolü ve Taşkent'in tarihi ihtişamının bir sembolü olarak duruyor. Bir zamanlar Cuma namazları için ana cami olan bu muhteşem yapı, 1857'de şehrin en zengin tüccarlarından biri olan dindar bir Müslüman tarafından yaptırıldı.

 

Hazreti İmam külliyesi,

  

Yerel adı İçerisinde Barak Han Medresesi, Muyi Mübarek Medresesi, Keffal Şaşi Türbesi, Tila Şeyh Camii ve Hast’i İmam cami bulunmakta olan Hazreti İmam Kompleksi Taşkent'in Eski Şehir kısmında bulunmaktadır ve Taşkent'in en büyük mimari eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İslam dünyasının ilk bilginlerinden olan Ebu Bekir Kaffal Eş-Şaşi şerefine böyle adlandırılmıştır. Taşkent'in 2007 yılında ISESKO tarafından İslam Kültür Başkenti ilan edilmesinden sonra Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov'un inisiyatifiyle işbu mimarlık kompleksi inşa edilmiştir.

Muyi Mübarek medresesi :

  

Hazreti İmam Külliyesi içinde yer alan medresedir. İçinde bulunan Hz. Osman dönemine ait olduğu düşünülen ceylan derisi üzerine yazılmış el yazması Kur’anı Kerimin orijinal mushafını ziyaret ettik. Merdesenin diğer bölümleri tadilat nedeniyle kapalı olduğu için göremedik.

  

 

Emir Timur Han meydanı

Emir Timur Meydanı’nda ünlü heykeltıraş İlhan Cabbarof tarafından yapılan bronz heykeli yer alıyor. Özbeklerin ata saydığı, hemen tüm şehirlerine heykellerini diktiği kişi Timur’dur.

Bronz Anıtın üzerinde Emir Timur’un ünlü sözü 4 dilde yazılı – Adalette güç. Ülkeler kılıçla alınır, ama adaletle korunur.

Çok iyi at bindiği, kılıç ve yay kullandığı; yakışıklı, usta bir satranç oyuncusu olduğu; güzel ve etkili konuşmasını bildiği; parlak zekalı, sanata ve görkemli olan herşeye ilgi duyduğu; okuma yazma bilmediği ama bilgiye çok meraklı olduğu, çok iyi Türkçe ve Farsça konuştuğu söyleniliyor. Bu meydana gitme zamanımız olmadı.

  

 

Gezimizin 6. Ve son günüydü. Sabah kahvaltı yapıldı, valizleri araca yükleyip buradan Kazakistan gümrüğüne kadar geldik.  Gümrüğü yayan olarak geçtik. Artık Kazakistan’dayız.   

 

Gümrüğü geçtikten sonra aracımız hazır bekliyordu zaten. Araca bindik. Yaklaşık 450 km uzunluğunda uzun bir yoculuk bizi bekliyordu. Taşkente varmadan  Aslan Beh türbesini ziyaret ettik. (Ahmet Yesevi hazretlerinin hocası)

Türbe Türkiye Cumhuriyeti TİKA tarafından çok geniş bir arazi üzerine yapılmıştı. Duvarın üzerine de levhasını asmış.

  

 

Arslan Baba külliyesi,

Arslan Baba, Yeseviyye tarikatının kurucusu Ahmet Yesevî'nin mürşîdi olduğu söylenen mutasavvıf.. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. 

Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet başlıklı eserinde Arslan Baba'dan bahseder. Yedi yaşında Arslan Baba ile görüştüğünü, Muhammed'den emanet olarak İslam ve tasavvuf ilimlerini ondan öğrendiğini anlatır. Her ne kadar hakkındaki bilgiler yarı menkıbevî, yarı gerçek olsa da, hemen hemen bütün kaynaklarda Ahmed Yesevî'nin halifesi Mansûr Ata'nın Arslan Baba'nın oğlu olduğu bilgisi verilmektedir.

  

 

Hoca Ahmet Yesevi külliyesi,

Güney Kazakistan'da Türkistan şehrinde bulunur. Büyük Timur imparatorluğu döneminde   yapı 1389 yılında Timur tarafından yaptırılmaya başlanmış. Timur sefere çıkmış. Geldiğinde yapı hala tamamlanmamış bir vaziyette durmaktadır.

  

 

Giriş kapısında bulunan minarelerden birisi yüksek olması gerekirken, duvarlar çini ile kaplanması gerekirken hala boz tuğla olarak durmaktadır. Soldaki minare biraz uzatılıp yapıldığında Türbenin üzerinde “ Allah “ lafzının okunacağı söylenilmektedir.

 

Yer altı Halvet Cami ve Çilehane

 Hoca Ahmed Yesevi türbesine sadece 150 metre uzaklıkta bulunan bu yarı yeraltı yapı, her biri farklı bir amaca hizmet eden ayrı odalardan oluşmaktadır:  

Bu cami, İslam'ı Orta Asya'ya yaymada merkezi bir figür olan Sufi şair Ahmed Yesevi ile yakından ilişkilidir. Efsaneye göre, Yesevi 63 yaşındayken bu yeraltı camisine çekilmiş ve hayatının geri kalanını burada geçirmiştir. Bu eylemi, geleneklere göre 63 yaşına kadar yaşayan Hz. Muhammed'den daha uzun süre güneşi görmeme isteğini gerekçe göstererek haklı çıkardığı söylenir.

  

 

  

 

Artık ziyaretlerimizi tamamlamış ve dönüş vakti gelmişti.

Sabah saat 06.00 da Türk Hava Yolları ile Türkistan Hava alanından Türkiye’ye uçuş başladı.

 
 
 

Comments


BASKAN.jpg
bottom of page